9 Mayıs 2015 Cumartesi

Gitmek

Bu günlerde herkes gitmek istiyor
Küçük bir sahil kasabasına
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herseyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle "yanına almak istedigi üç şey" falan yok.
Bir kendisi
Bu yeter zaten.
Herseyi, herkesi götürdün demektir..
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hani kendimizden razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz iste.
Bir yanimiz "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma dugusu...
En kötüsü alışkanlık
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonlugun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor. Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
iki sokak öteye taşınamıyorum. Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağım köpeğim oldugunun farkında
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabi yapanlar, ama az
Sadece kaymak tabakası
Hepmiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün
Sabah 9, aksam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç.
Ama olsun... istemek de güzel.

Can Yücel

5 Temmuz 2012 Perşembe

Aşk

arkadaşım gecen gün
bana aşk nedir diye sordu
nerden bileyim ben aşkı
ama gecen yaz bir arkadaşım
bahçede çiçek gördü
ay aşık oldum dedi
demek ki
aşk
çiçek gibi birşey
kokulu rengarenk yani
sonra çorba içmeye gittik
ben bu çorbanın aşıgıyım dedi
anladım ki
aşk
yağlı tuzlu biberli
bazen pacalı bazen sebzeli
bazen de tavuklu birşey
sonra geçtik adaların karşısına
bak ben bu manzaraya aşığım dedi
hayda aşk bu yine degişti
tablo gibi bir şey oldu
anladım ki
aşk dokunmadan bakmak
sadece bakmakmış
sonra döndü bana
sana aşığım dedi
hoppala
ben de yan taraftakine döndüm
sana aşıgım dedim
o da yan tarfatakine döndü
sana aşıgım dedi
o da ona gaymisin dedi
sonra yan tarafa döndü
yan tarafta duvar vardı
hay ben bu duvarın dedi
anladım ki
aşk
bazen duvar demekti
sonra hep beraber
bir aşk şarkısı söylemeye başladık
pencere açıldı
kadının biri insan uyor burda dedi
anladım ki
bazı insanlar uyuyor
aşktan hebersiz
sonra
dağıldık
ben yolu mu sapıttım
bir pencereye baktım sokagın birinde
şu pencerede bir kadın olsa
ben bu gece aldığım
aşk egitimiyle
ona baksam
o da baksa
aşık olsak
diye kendi kendime konuşurken
sarhoş bir abi
hop birader birine mi baktın diye sordu
şimdi adama aşka baktım desem
saracak bana sabaha kadar kalacağız
meyhane baktımdı abi deyince
adamın gözleri parladı
yüz metre yürü sagda dedi
sonra kendimi minibüste buldum
kadıköy dedim
kaç kişi diye sordu
bende çalan parcaya uyum saglayark
orhan baba bir de ben iki kişi dedim
birden Orhan baba muavin koltuguna kaydı
Orhan babanın omzuna atmış elini şöför
ahh ahhh deyip duruyor
anladım ki
aşk
ah vah çekmekmiş
şarkılardan fal tutup
Orhan baba hayali görmekmiş
indim altıyolda
bogası olan altıyolda
baktım boğanın başında
iki kişi
biri kız
digeri herhalde deli
kızım aşkından ölüyorum diyor
başka da birşey demiyor
kızda bakmaycaktın o kadaına barda diyor
başka da birşey demiyor
valla tanıdık geldi diyor deli
anladım ki
aşk
ayakta ya da surlarında ölüm olan
inkar demekmiş
ve bu surlar yigit delinin kalesiymiş
ayrıldım onlardan vurdum kendimi
bahariyenin yoluna
sag tarafta bir banka
camında kocaman bir fotoğraf
fotoğrafta bir kız
sizin için burdayım diyor
normal bir insan kızı görse
aşık olur
bense
ben de sizin için burdayım dedim
gülümsedim
kız da gülümsedi
aşk
reklam da istermiş
şimdi anladım
eve yaklaşmıştım
mahallemizden
alımlı bir hatuna merhaba dedim
merhaba dedi
nasılsın dedim
kötüyüm sevgilimden ayrıldım dedi
aşıkmıydın diye sordum
yok dedi
salla gitsin dedim
salladı gitti
anladım ki aşk
bazen ihtisaslaşmak
ve doktora tezi vermekmiş
tam kapıda
bir broşür gözüme çarptı
sevgilinize en güzel hediyeler bizde
gözlerim yaşardı
onca saattir hep aşk hep aşk
ilk defa sevgi ortaya çıktı
anladım ki sevgi aşkın en güzel haliymiş
eve geldim
kapıyı açtım
annem
geç kaldın be oğlum dedi
ben de aşk ile dolaştık
aşk ile dalaştık dedim
koca adam oldun
neden kavga ettin dedi
annemin kulakları az duyarda
sonrada
iyi iyi yat uyu artık dedi
anladım ki
aşk
bazı şeyleri duymamakmış
yattım uyudum
rüyamda aşkı gördüm
sabah uyandığımda
sadece gördüğümü hatırladım
ama nerde nasıl olduğunu hatırlamdım
anladım ki
aşk
bazen aşkın varlığından başka
herşeyi unutmakmış
demek ki neymiş
aşk
bir çok cümle sarfetmek
ama hala tanımlayamakmış
buna saçma sapan dizeler mi diyorsunuz
AŞK OLSUN
OLMAZSADA SEVGİ OLSUN
kudret kobal

Okulu Yok

Bakın şimdi şu sayacağım şeylerin
Okulu yok.
Gökyüzünde rastgele bir bulut parçası için
Körükörüne tutkunluğun,
Ağacın birine durup dururken abayı yakmanın,
Sigara içmekten
Kibrit çakmaktan alacağınız keyfin,
Okulu yok.
Yaz geceleri cırcır böceklerini
Dinlemeyi bilmenin de okulu yok.
Okulu yok ekmeği peyniri domatesi
Küçümsememenin,
Sözün sazın oyanın yazmanın,
Halisini seçmenin,
Daha buna benzer nice
Nice şeyin okulu yok.
Ama dilerseniz hepsini öğrenebilirsiniz.
Biraz çaba,
Yeter

Sabahattin Kudret Aksal

Bir Cetvel İçin İkindi Eleştirisi


Ben dizeleri kırılmış
şiirleri severim dar geçitleri ve küçük alanlara
açılan gizemli dolaşık sokakları
eski ve bırakılmış semtleri severim otların bürüdüğü
bir serserinin peşinden giden çocukların
ölü uçurtmalar ve kaçış düşleriyle doldurduğu taraçaları
heykel bulunmayan alanları kalabalık pazaryerlerini
bir musalla taşıyla yanyana öğrenci kahvelerini
bozulmuş ama bir köşesinde
mutlaka göz kırpan bir çiçek bulunan
ayrılık masalarını
Ben savaş sonlarını severim sirk dağıldıktan sonra
ne yana düşeceği belli olmayan bir ip cambazının
bıraktığı çözülmez hüznün örgüsünü ve öbür küçük şeyleri
örneğin kışlaların bir siyah bir beyaz
düzenine güleç bir dağınıklık getiren askerlik anılarını
Başlarken nasıl biteceği belli olmayan aşkları severim
nasıl biteceği belli olmayan şiirleri
vurulmuş kuşlar gibi ak sayfaların
rüzgarla savrulduğu kötümser dağınık zamanı
balıklarını hemen elevermeyen derin suları
karanlık koyu ıslak orman toprağını
karışımlardan elde edilmiş saf olmayan renkleri
hiç bilmediğim yemekleri
rastlantıları umulmadık buluşmaları
Zorla ve parayla elde edilemeyen şeyleri severim
melez kadınları
belirsiz bir zamanda merhaba benim diyen bir sesi
sevişmekten yorulmuş ve dağınık düşüncelerle yüklü
yüzlerini güzel kadınların
yolu belirsiz yaban atlarını
bir metrede bin yıl geçen ve bir zafer anıtı
ararken yoksul bir gözyaşı çanağı bulan kazıları
Orhan Veli’nin Gemliğe Doğru şiirini
Erken ölümleri severim istifa eden memurları bir gösteriden
arta kalan kırık dökük pankartları sloganları
fırtına öncesini severim dağın doruklarına
en yakın yamaçları ve birden başlayan yaz sağnaklarını
zencileri orospuları havarileri ilk kez bir tavuk
çalarken yakalanan köy hırsızlarını
cezaevlerinin tahliye sabahlarını ve okulların
paydos saatleriyle başlayan
özgürlüğü çılgınlığı düşleri aşkı
Ölçülmeyen tüm şeyleri
herhangi bir cetvelle
Onat Kutlar

21 Nisan 2008 Pazartesi

20 Nisan 2008 Pazar

BENİM HİÇ SENİM OLMAMIŞ GİBİ!

Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık,sadece olmayacaksın.
Sensiz kalma ihtimali olmayacak
aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda.
Belki birkaç satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra.
İçimden olmayacak,boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim.
Hani hep kızardın ya “Konuş konuş konuş” derdin,
haykırabilir miyim şimdi korkaklığını.
Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı,
artık sahiplenilmeyecek olmanın burukluğunu yaşarken,
haykırabilir miyim dersin,susar mıyım,
gülüp geçer miyim yoksa ...?
Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin,
dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli,
unutmalı.
Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim.
Var olduğum her yer aşkın şehri olmalı artık,
yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer,
zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için.
Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni yaşanmış tüm zamanlara,
uzaklaşan her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına.
Kopan takvim yaprakları sensiz geçen günleri saymamalı,
yokluğunun güncesini tutmayı artık bırakmalıyım. Her yeni güne seni getirmedi diye isyan etmemeliyim.
Kabullenebilmeli,
hazmedebilmeli,
aldırmamalı hatta sana hak verebilmeliyim.
Bu satırlarla büyümeye başlamalıyım,
sırf seni ve çocuklaşan bir aşkı kolayca unutabilmek için.
Zira yoksun.
Sanki benim hiç senim olmamış,
sanki bizi hiç yaşamamışız,
sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış ve sonra yarım bırakmışız gibi.
Artık yeni bir şarkı söylemenin vakti,
Yaşanmışlığına,
yitikliğime hiç aldırmadan,
Sanki benim hiç senim olmamış gibi...

12 Şubat 2008 Salı

kaybedilmiş savaş

Ve sen yarın,
bugünkü gibi
,amaçsız bir gün daha yaşayacaksın.
Ve başka bir kavgaya girip
yine kaybedeceksin.
Elinde klarneti,
herşeyi terk edip giden
bir Çingene gibi
gönlünde bir evin
ya da sıcak bir köşenin
hatırası bile olmadan...
Seni yarın da,
bugünkü gibi
dünyanın dört bucağında
gezinirken göreceğim.
Acı bir kavganın yarası
ve üzüntünün külleriyle,
yarın,
yine bugünkü gibiamaçsız yaşamak için.
Bari, bir kaya gibi
kayıtsız olabilsen
kalpsiz ya da isteksiz,
veya kaçmayı
içine sindirebilsen,
ya da kaçacak
bir hatıranolmasa bari...
Ama sen,
yarın yaşayacaksın,
ve bilinmezlik kanına işleyecek
ve bilinmezlik
sıkıntına eklenecek.
Yarın, tıpkı bugünkü gibi
amaçsız yaşayacaksın.

Lübnanlı şair Halil El Huri